8 Ekim 2017

Okunanlar | İzlenenler Eylül '17



Lavinia - Ursula K. Le Guin
Metis Yayınları

Eylül ayı benim için özellikle okuma hızım için gayet verimli bir ay oldu. Yıl boyunca hiçbir ay kendimi tamamen verip okuyamamıştım ama bu ay sonunda bunu kırmayı başardım. Büyük bir etkisi de bayram tatili olup kendimi tamamen kitaplara bırakmam oldu. 

Tatile gittiğim yerin dokusuna çok uyacak ve Ursula ile ilk tanışma kitabım olan Lavinia ile bu aya başladım. Kitabın konusu, Vergilius tarafında yazılmış olan on iki ciltlik Aeneas Destanı'nın son altı cildinde yer alan olayların Lavinia'nın bakış açısından okuduklarımız ele alınıyor. Daha doğrusu Lavinia kendini bu şiirin içinde olduğunu bilip olacakları sorduğu biri yani şair vardır ve onun söylediklerini kader olarak kabul edip toprakları için en iyisi olacakları babasıyla paylaşır. Zaman zaman okurken zorlandığım ama zevkle okuduğum bir kitap oldu. 


Gece - Elie Wiesel
Koridor Yayıncılık

2017'de 1001 kitaptan 17 kitap etkinliğinde 12. kitap Gece'ydi. Wiesel 16 yaşındayken soykırımda yaşadıklarını sade bir şekilde anlatıyor. Bir gecede nasıl ailesinden kopup hayatını değiştiğini, sadece yanında babasıyla kampta yaşama tutunma çabalarını ve her seferinde ölümle yüz yüze gelişlerini bu kitapta toplamış. Devamı Gündüz ve Şafak Vakti olarak basılmış ve şuan baskıları yok ama bu yayıncılıktan devamı gelecek mi bilmiyorum. 


Arayışlar - Lou Andreas-Salome
Türkiye İş Bankası Yayınları

Otobüs yolculuğumda bana eşlik eden Arayışlar, bir kadının ressam olma yolunda ve bir erkeğe olan sevgisinde ona tamamen bağlanma konusunda yaşadığı çelişkileri, duygularını anlatan bir kitap. İçinde çok güzel cümleleri olan kısa olmasıyla da alıp götürüyor. Okumadan önce sanatla daha iç içe olacak bir kitap olacağını düşünüyordum ve öyle de olsun bekliyordum ama erkeğe olan duygularının daha ön planda olduğu bir kitap. Beklentimi tam karşılamasa da sevdim içindeki cümleleri.


Olağanüstü Bir Gece - Stefan Zweig
Türkiye İş Bankası Yayınları

Türk Instagram kullanıcılarının profilinde en çok görülen yazarlardan biri Zweig :) Bunu nedenle ısrarla elime almıyordum ama okumak da istediğim için bunu da otobüs yolculuğumda bana eşlik etsin diye yanıma aldım. Ya beklentimi çok yüksek tuttuğum için ya da başka bir sebeple istediğim o tadı alamadım fakat ara ara Zweig okumayı devam ettireceğim. 


Dalgaların Sesi - Yukio Mişima
Can Yayınları

Yılın başında Mişima'dan Bahar Karları'nı alıp okuyamamıştım ama 1001 kitap okuma etkinliğinde 10. kitap Japon yazardan br kitap olunca Dalgaların Sesi'ni seçtim. Bir Japon adasında monoton hayatlar yaşayan iki gencin birbirlerine karşı olan duygularını o kadar zarif ve bir o kadar da insanın içine nüfuz ederek anlatıyor ki bize sunduğu o hikaye sanki bambaşka ve hiç rastlamadığımız kelimelerden oluşuyor gibi. Sanki o küçük Japon adasında ben de varmışım gibi. Dilini çok sevdim, duyguları dile vuruşunu, aşkı gösteriş şeklini çok sevdim. Şimdi Bahar Karları'nı okumak için daha çok sabırsızlanıyorum. 


Mutluluğu Beklerken - Selma Lagerlöf
Altın Kitaplar

Nobel ödüllü Lagerlöf'ün kitabını yılın başında okuyup yarım bırakmıştım çünkü o dönem bana o kadar ağır ve yoğun geldi ki devam edemeyeceğimi anladım. Hazır tempomu bulmuşken bu kitabı bitirmek ve aklımın bir köşesinde okuyacağım diye kalmasın istedim. Bunu da 1001 kitap etkinliğinde 11. kitap kategorisine yani canımız ne isterse maddesine koyunca bitirmek için daha çok heveslendim. Fakat bu kitabı okurken ve bitirirken yine çok zorlandım ve çok yavaş ilerledim. Bu durumun değişmediğini görünce kitabı bitirmek için inat ettim çünkü yarım kitap bırakmayı sevmiyorum.


Cesur Yeni Dünya - Aldous Huxley
İthaki Yayınları

1001 kitap etkinliğinin 13. kitabını sırası gelmişken okudum. Okunacaklar listemde her zaman aklımda olan ama bir türlü sıra gelemeyen bir kitaptı Cesur Yeni Dünya. Bu liste sayesinde sırası gelmiş oldu. Tahminimden çok çabuk ilerleyen ve kendine çabucak çeken bir kitap olması beni çok sevindirdi ve kitabı da bir o kadar sevdim. 



Simyacı - Paulo Coelho
Can Yayınları

Simyacı şimdiye kadar hep uzak durduğum ama şans vermem gerektiğini hissetiğim kitaplardan biri. Yorumlarına çok güvendiğim kişiler Simyacı'yı beğenmeyince bu da ben de demek ki okumak için sabırsızlanmam gereken bir kitap olmadığını düşündürttü. Fakat 25. yıla özel baskısına dayanamadım çünkü baskısı mükemmel ve bu da beni okumaya iten noktalardan biri oldu. Okudum, bitti ama beni çok da heveslendirmedi. Çabucak ilerleyen, bilindik bir tadı olan ve üstünde durmadığım bir kitap oldu. Belki daha önceleri okusam yorumum böyle olmayabilirdi ama şu zamanda hissettirdikleri bu yönde oldu.


Sandık Lekesi - Sema Kaygusuz
Metis Yayınları

Sema Kaygusuz ile tanışma kitabım onun öyküleri ile oldu. Dille oynayışını ve ele aldığı konuları çok sevdim. Tekrar okunacaklar listesine de ekledim.


Ne izleyeceğimi karar veremediğim sırada gözüm Woman in Gold'a takıldı. İçinde Gustav Klimt, tarihi olaylar, günümüzden izler, gerçek bir olay olan ve kadronun da çok güzel olduğunu görünce tamam bu olsun diye izlemeye başladım. Maria Altman, Nazi zamanı Avusturya'dan Amerika'ya kaçan ve Klimt tarafından amcasının eşinin portresi yapılmış olan eserin peşine düşmektedir çünkü bu eser onların aile mirasıdır ve Avusturya Hükümeti bu tabloyu kendi ülkelerini temsil eden çok önemli bir eser konumunda görüp asıl sahibine vermeyi reddeder. Bu mücadele ise filme harika bir şekilde aktarılmış, bayılarak izlediklerimden bir tanesi oldu. 


Yaz dizilerinden biri olan The Bold Type, TV Time uygulamasında dikkatimi çekip başladım. Yayıncılık sektöründe geçen böyle pembe dizileri çok seviyorum. Bu dizi ise Cosmopolitan editörünün hayatının bir kısmından uyarlanmış bir dizi. Bayılarak izlemedim ama hiç değilse başka işlerle uğraşırken beni oyalayan dizilerden biri oldu. Etkili bir sezon finali olmasa da 2. sezonunu yine de bekliyorum. 


4 sezondur izlediğim yaz dizilerinden biri olan Younger bu sezon beni biraz hayal kırıklığına uğrattı çünkü olabilecek olayları çok yavaş ilerlettiler. Fakat bu diziyi seviyorum çünkü bir anda kendine çekip fazlasıyla sarıyor. 


İzlemeyen kalmamıştır ama ben bu filmi yeni izledim. Tabii geç izlediğim için biraz üzülsem de bayıldığım filmlerden biri olup beni kendi hayallerimde yüzmeme daha çok itti. Nasıl sıcak, nasıl güzel bir film. Karlı günlerde sıcak çikolata yapıp tam izlemelik bir film. 


Ne izleyeceğime yine karar veremediğim bir gün karşıma Flipped çıktı. 8. sınıfa giden iki gencin birbirlerine olan duygularını o kadar güzel yansıtmış ki insan hemen ilkokul, ortaokul anılarına dönüyor.


Şu sıralar 4. ve final sezonu yayınlanmakta olan Halt and Catch Fire 3.sezonunda 80'lerin sonuna yaşanan kurguyu bilişim ve teknolojiyi merkeze alarak anlatıyor. Bilgisayar oyunlarının, Internet'in ilk yıllarını da görme fırsatımız oluyor.

Haftasonu öğleden sonra bir gün öyle bir nostalji havasına girmiştim ki canım Mesajınız Var'ı tekrar izlemek istedi. Zaten ilk izlediğimde o kadar küçüktüm ki çok temel şeyleri hatırlıyorum. Yani bir nevi yeni bir film izlemiş gibi hissettim kendimi. 


Eylül ayı bana kitaplar konusunda o kadar verimli bir ay yaşattı ki bu durumdan oldukça memnunum. Diğer aylarında böyle güzel bir şekilde geçmesini umuyorum. 


10 Eylül 2017

Okunanlar | İzlenenler Ağustos '17


    Fedailerin Kalesi Alamut - Vladimir Bartol
Koridor Yayınları

Kitabın kurgusu önce bir kız çocuğun gözünden başlayıp daha sonra bir erkek çocuğunun hikayesiyle başlıyor. Bu hikayeleri okudukça Alamut ile ilgili bir şey okumuyormuşuz hissi verilse de sonunda sırlarla dolu o kaleye hikayelerle ulaşıyoruz. Aslında bir sürüklenme durumu oluştuğu için kitabı da elimden bırakamama ya da aklımdan çıkamama durumu oluştu. Öyle sırlarla, öyle akıl oyunları ile dolu bir kitap ki topluma dair tespitlerinin doğruluğu ise hayret ettiriyor. 

   

Dimple ve Rishi Tanışınca - Sandhya Menon
Misis Kitap

Misis Kitap'ın üçüncü kitabı Pinuccia'nın çevirisi ile çıkınca heyecandan hemen okudum. Amerika'da yaşayan iki Hintli gencin liseden yeni mezun olup web tasarımcıları için açılan yaz okulu programında geçen maceralarını anlatan tatlı bir kitap. Fakat öncesinde Dimple'ın ailesi Dimple'a ideal Hintli kocasını bulması için dayatmalarından sonra ailesinin ona bu programa gitmesi için izin vermeyeceğini düşünüyordu çünkü ailesi kariyerinin ilerlemesindense evlilik hayatına adım atılmasının daha önemli olduğunu düşünüyorlardı. Fakat Dimple'ın ailesi Dimple için ayarladıkları Hintli çocuk Rishi'nin yaz okuluna gideceğini Dimple bilmediği için ailesinin onu yaz okuluna yollamasına şaşırmıştır ve macera da bundan sonra başlamaktadır. Asla sizi yormayan iki gencin tatlı anlarını ele alan tam da yaz için olan bir kitap. 

Yine bu kitap ile birlikte sunum seti ise mükemmel olmuş. Hint temasında bir bandana, mis gibi kokan bir sabun ve kutusu, soğuk kahveyi yudumlamak için bir bardak ve kahve ile kesinlikle kitaba ayrı heyecan katıyor!


Venedik'te Ölüm - Thomas Mann
Can Yayınları

2017'de 1001 kitaptan 17 kitap okuma etklinliği için bir madde Thomas Mann'dan bir kitaptı. Hal böyle olunca incelerden bir kitap olsun diyerek Venedik'te Ölüm'ü seçerek yaz günlerime karanlık bir kitap eklemiş oldum. Kısa olmasına rağmen yoğun bir kitap. Sanatın temel konularından biri olan 'Güzellik' kavramını, Venedik'e giden Aschenbach'in Polonyalı bir çocuk olan Tadzio'nun güzelliğinden büyülenmesiyle ele alır. Bu romandan uyarlanarak çekilmiş olan 1971 yapımı film de bulunmaktadır. 


Palmiyelerin Altında Steveson - Alberto Manguel
Yapı Kredi Yayınları

Bayramda Ayvalık tatilimde Cunda Adası'ndaki Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı'nı gezdiğimde oradan ince bir kitap seçip bitirine kadar büyülü atmosferinde okudum. Tabii bu büyülü atmosfer ziyaretçi yoğunluğunun fazla olması sebebiyle kesintiye uğrasa da kendimi şunu hayal etmekten alamadım: Kış mevsiminde, adada kimsecikler yokken ve dışarıda esen rüzgarın pencereden fısıltısı duyulurken burada bir kitabın ve battaniyenin verdiği sıcaklıkla başka alemlerde dolanmayı düşünerek küçük ama huzurlu anlar düşlüyordum. 

Hayallerimden uzaklaşıp kitaba gelecek olursak Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ın yazarı olan Steveson'ın ömrünün son beş yılını geçirdiği Batı Samao Adaları'ndaki yaşamına değinen bir kitap. Kısacık belki ama bana fazlasıyla karanlık ve takip edilmesi zor bir kitap olarak geldi. Arka kapaktaki sanat ve yaşam üzerine düşünen bir roman cümlesine takılıp okumak istemiştim ama bu cümlenin karşılığını bana pek hissetiremedi. Anlayabilmek için tekrardan okumam gerektiğini hissediyorum. 


Hafif romantik, hafif maceralı, hafif fantastik kısacası her şeyin olduğu ama beni yormayacak bir film izlemek istediğim için gözüme Woody Allen ve Scarlet Johansson takılınca 2006 yapımı olan Scoop filmini izlemeyi seçtim. Gazetecilik okuyan Sondra tatili için Londra'ya gelir ve kariyeri için büyük bir olay karşısına çıkar fakat bu olayı yakalabilmek ve doğru bir şekilde öğrenebilmek için kendisini de kurban etmek zorundadır. Aslında içinde korku öğeleri ve gerilim de barındırsa Woody Allen onları öyle güzel bir şekilde gösteriyor ki filmin akışına kapılıp gidiyorsunuz. Tahminden daha da güzel çıkan bir film oldu. 


Her şeye sıfırdan başlayıp hayallerinin peşinden koşan insanların hikayelerini izlemeye ve okumaya bayılıyorum. Girl Boss ise vintage kıyafetlerden yola çıkıp Ebay'de satışa başlayan ve kendi markasını Nasty Gal olarak kuran Sophia'nın hayat hikayesinin abartlılı bir şekilde anlatıldığı 13 bölümlük 25 dakikalık bölümleri olan keyifli bir dizi. 


Orphan Black'in 5. ve son sezonunu bu sefer haftalık olarak takip edebildim. 4. sezon biraz ara bir sezon gibi ağır ilerlemişti ama 5.sezon dizinin hızını tekrardan arttırdı. Efsane bir sezon olmasının yanı sıra yine her bölümünde Tatiana Maslany'nin oyunculuk yeteneği ile yine mest oldum. 


Yeni başladığım bir dizi olan Halt and Catch Fire, servis sabahlarımın vazgeçilmezi oldu diyebilirim. Şuan 4.sezonun yeni bölümleri yayınlanıyor ve ben de 3.ü sezonu bitirip dizinin yeni bölümlerini yakalamaya çalışıyorum. Texas'ın 1980'lerinde geçen dizi bilişim sektörünün yükselişinde şirketlerin bilgisayar dünyasıyla ilerlemesini ve teknolojinin hızla ilerlemesini gösterip bu yeniliklerin arkasındaki insanların hayatını ele alan bir dizi. Özellikle bilişim sektörünün geçmişinde yolculuk etmek isterseniz keyif alacağınız bir dizi olacaktır.


George Clooney ve havaalanı fotoğrafını görünce fazlasıyla merakladığım bir film olmuştu Up in the Air. 2009 yapımı olan filmde Ryan, yılın 290 gününü göçebe hayatı yaşayarak şirketin farklı yerlerindeki şubelerinde işten çıkarılma için görüşmeleri yapıyor. Şirkete yeni gelen Natalie ise bu görüşmelerin Skype gibi bir ortamda yapılıp havada uzun saatler geçirilmesinin gerek olmadığını söylemektedir. Kendisi de bu seyahatlere çıktığında fikrini tekrar sorgulaması gerektiğini düşünmektedir. Açıkçası çok bayılarak izleyeceğimi düşünmüştüm ama beklentilerimi hiç karşılayamadı. 



Black Mirror'ın 2.sezonunu bitirdim ve her bölümde tüylerim diken diken oluyor. O yüzden art arda izleyince bir süre ara vererek diğer bölümlerine geçiş yapabildiğim bir dizi. 


Tabii ki Ağustos ayının efsanesi Game of Thrones'un 7.sezonuydu. Genelde bekletip izlemeyi severdim ama bu sezon yapamayıp yayınlandığı ilk gün izlemeye çalıştım. Her bir bölümünden sonra ''Bu bölüm efsane!'' diğer bölümü izleyince ''Ama bu bölüm harika!'' diyerek 8.sezon gelene kadar çürüyeceğiz sanırım :(


14 Ağustos 2017

Kırtasiye Alışverişi #18


Karman çorman bir kırtasiye alışverişi ile yine burdayım ve detaylara geçiyorum. 


Kardeşim İtalya'ya gittiği için onu biraz uğraştırarak internetten bulduğum Roma'daki kırtasiye mağazası olan Vertecchi'ye yolladım. Bisküvili defter ve kupalar hariç hepsini görüntülü konuşarak dokunarak olmasa da hızlıca görerek aldırdım ve sonuçtan çok memnunum. Çünkü solda görünen ve aşağıda detay olarak verdiğim defterlerin kapağına kalitesine bayılmış durumdayım. Zamanında Disney store'a gidip valizimde yer olmayacağını bildiğim için kupalar alamamıştım ve bu yüzden bu fırsatı da değerlendirip iki kupa eklettim. Mickey'li olan daha bir hoşuma gitti *-*


Defterler kabartmalı, altın yaldızlığı ve sayfa kalitesi mükemmel. Alman malıymış.


Elimde bu altın yaldızlı zarf ve kart setinin bir küçüğü vardı ve onun İtalya ürünü olduğunu bildiğim için mutlaka bunlardan olacağını düşünmüştüm ve hiç yanılmadım. Bu sefer bir büyük boyunu ve mavi detaylı olanını aldım. 


Geçenlerde İstanbul'a gittiğimde deli gibi merak ettiğim Miniso'ya uğradım ve tam beklediğim gibiydi fakat kırtasiye konusunda daha güzel ürünlerini bekliyorum. Oradan sticker ve şeffaf kalem kutusu aldım. Daha sonra Sakıp Sabancı Müzesi'ne uğradım da müze mağazasında istediğim kitabı indirimli bulmanın dışında her gittiğim müzeden aldığım parşömen kitap ayraçlarından aldım. Parşömen defter almamı ise diğer gidişime bıraktım çünkü tam içime sinen yoktu. Kahveli kalem kutusu ve kitap ayracı çok sevdiğim bir arkadaşımdan hediye ve bayıldım. Leuchturm defter ise Kalemlik sitesinde indirimli olunca elimdeki planner çizgisiz zor ve boyut olarak büyük gelince küçük noktalı deftere dönme planı yapıyorum ama üç dört ayı baştan toparlamak biraz zorlayacak gibi. 

Yine bunları kullanmaya kıyamama köşesine kaldırmamak dileğiyle :)

13 Ağustos 2017

Okunanlar | İzlenenler Temmuz '17


The Sleeper and The Spindle - Neil Gaiman

Yaz ayları geldi, tatil başladı ve daha çok kitap okurum derken hoşgeldin iş hayatı :) Bu yüzden öğle aralarında veya akşam eve gelince okuyabilirsem artık kendimi şanslı hissediyorum. Onun haricinde kitapları eski hızımla bitiremeyince de çok üzülüyorum. Bu durumu nasıl atlatacağım bilmiyorum ama yavaş yavaş bir düzene oturacağını umuyorum. 

The Sleeper and The Spindle, yüksek lisans tez savunmasını başarıyla atlatınca kendimi ödüllendirmek için kitapçıya attığımda karşıma çıktı. Neil Gaiman oluşu, kitabın ilüstrasyonlarla dolu oluşu, konusunun masallarla bağlantılı oluşu benim için kendime alacağım mükemmel bir hediye oldu. Hevesle o gün okumaya başlamıştım ama devamı gelemeyince aradan da süre geçince hemen tekrar başladım ve bitirmek için çok beklemedim. Konusu ise Pamuk Prenses ve Uyuyan Güzel masalının karışımı ama içinde karanlık büyünün ve karanlığın yayıldığı bir masal. Neil Gaiman'dan beklendiğim kurguyu tam karşılamasa da bana keyif veren bir kitap oldu. 


Kolera Günlerinde Aşk - Gabriel Garcia Marquez
Can Yayınları

2017'de 1001 kitap okuma listesindeki kitaplardan biri Marquez'den bir kitap olunca listedeki bu kitabı seçtim. Temmuz ayımın ilk yarısı Kolera Günlerinde Aşk'la geçince bitirdiğime hem sevindiğim hem üzüldüğüm bir kitap oldu çünkü karakterlere çok alışmıştım. Onların zamana yenik düşmemeye çalışan aşklarına, yıllar boyunca birbirinden farklı yaşadıkları hayatlara ama bir şekilde hep hayatlarının birbirine dokunmasına çok alışmıştım. En başlarda, Marquez'in olayı detay detay işlemesi beni zorlamıştı ama okudukça anladım ki o detaylar öyle kolay kolay unutulcak gibi değilmiş çünkü o detaylara anlatmak istediklerini gömüp derin izler bıraktıracak duyguları yansıtmış. Zordun ama güzeldin Kolera Günlerinde Aşk!


7 bölümlük efsane bir mini dizi olan Big Little Lies kadrosuyla hemen ilgimi çekti. İlk bölümü ve gittikçe her bölümü ilginçleştikçe bitirmeden duramadığım bir dizi oldu. Ortada bir cinayet var ama katil yok suçlananlar ise her birinin birbirinden farklı hayatları olan bu üç kadındır. Kaliforniya Monterey'de çocuklarını birinci sınıfa götüren annelerin hayatları memnuniyetsizliklerle veya durumularını kabul etmeye çalışmakla geçer fakat ortada haksızlıklar da çoktur ve cinayet sorgulaması vardır. Kurgusu, sinematografisi ve kadının gücünü buram buram hissettiren mükemmel bir dizi. 


Geçen ay The Hundred Food Journey izlediğimi Instagram hikayesinde paylaşınca The Lunchbox'ı izlemem tavsiye edildi ve izlerken nasıl keyif aldım anlatamam! Hindistan'da çalışanlara yemekleri sefertası sistemi ile ulaşıyor. Bu yüzden Ila'da her gün kocasına yollayabilmek için sefer tasını çeşit çeşit yemeklerle donatıyor ve bu yemeği o kadar güzel yaptığına inanıyor ki akşam eve gelince kocasının hiçbir şey söylememesine anlam veremiyor. Fakat eşiyle konuştuğunda anlıyor ki yolladığı sefertası başka birine gidiyor. Bunu izah etmek için de sefertasıyla birlikte bir yazı yolluyor ve böylece mektuplaşmalar yemek üzerinden başlıyor. Konusu o kadar güzel ki sonunda biraz hayal kırıklığına uğradım ama belki de film için beklenmedik bir son da olabilir. 
   


Black Mirror nedense başlayamaya çekindiğim dizilerden biri olmuştu. Her bölümünü birbirinden bağımsız ve tema olarak teknolojinin karanlık taraflarını gösteren bir dizi. İlk bölümü izlediğimde beni çok cezbetmedi ama 2.bölümü izliyorum diye 2.sezonun son bölümünü izlediğimde dizi beni kendisine tam anlamıyla çekti. 1.sezon 3.bölüm ise üstüne düğündüğüm bir konu üstüne dizinin çekildiğini görünce insanı hayretlere düşüren bölümleri olacağını gösteriyor. Bu diziyi ard arda izlemek yerine film izleme isteğim gelince sindire sindire izlediğim bir dizi oluyor. Bu yüzden hemen bitirmeyi hedeflemiyorum. 


Beauty and The Beast 3.sezonda yarım bıraktığım bir diziydi ama 4.sezonun son sezon olduğunu öğrenince oyuncularını sevdiğim, New York sokaklarını gösterdiği ve birazcık da nasıl bitirecekler merakı olduğu için tekrar izlemeye başladım ama sezonun ortaları hiç geçmek bilmedi. Artık bir süre sonra diziyi hızlıca geçerek bitirdim. Sonunda bitirdiler bu diziyi çünkü gereksiz uzatıp oyunculara yazık ettiler. 


Filmi izlemeden çok seveceğimi düşünürek açtım ve özellikle sinemada izlemek istediğim bir filmdi ama kaçırdım. İngiltere'de geçen dönem filmi olmasına rağmen hiç beklentilerimi karşılamadı ve beni çeken yanı çok olmadı. Bu durumu ya çok uykuluyken izlediğime bağlıyorum.


İspanya'da geçen bir kadının Julieta'nın öyküsü olan filmde hayatını değiştirmeye çalışan bir kadını görüyoruz. Kendisi için belki de en zor karar olan ülkesinden taşınma fikrini hayata geçirecekken bir gün hiç ummadığı birisi ona hiç ummadığı bir haber verir ve taşınmaktan vazgeçer. Bunun nedenini ise geçmişine bakarak öğreniyoruz. Son zamanlarda en çok sevdiğim filmlerden biri oldu. 


Böylece Temmuz ayı'nı da geri de bıraktık. Daha güzel geçecek kitaplarla filmlerle dolu aylar diliyorum.

9 Temmuz 2017

Okunanlar | İzlenenler Haziran '17


Masaldan Öte Melete - Kat Howard
Misis Kitap

Masaldan Öte Melete, yeni bir yayınevi olan Misis Kitap'ın çıkardığı ikinci kitabı ve merakla beklediğim bir kitaptı. Kitabı isterseniz sunum setiyle de alabilirsiniz ve bence öyle almanızı tavsiye ederim çünkü içinde enfes kokan bir mum, kendi masalınızı yazmanız için bir el yapımı defter ve kalem bulunmakta. Ayrıca bu muhteşem ortama eşlik etmesi için de paketi açtığınızda buram buram kokan bir paket kahve. Çok özenilerek hazırlanmış bir set ve kitap da aynı özenle yayına hazırlanmış. Bu özenle de nice nice kitaplar çıkacak eminim çünkü yayınevinin arkasında sevdiklerim var. 

Durum böyle olunca kitabı hemen okumaya başlayıp kısa bir süre içinde de bitirdim. Açıkçası geçen aylarda gelen yoğun tempoda istediğim hızda kitaplarda ilerleyememin de bir çaresi oldu. Bunun nedeni ise içine kitabın kurgusunun yavaş yavaş bağlaması, içinde sanat okulu, periler, kız kardeş ve arkadaşlık bağları ile merak duygusunu da güzelce yerleştirmesi olmuş. Arada uzayan kısımlar olsa da genel olarak beni durumumdan kurtardığı için ilaç gibi geldi diyebilirim. 


Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood
Doğan Kitap

Yıllardır ülkemizde basılmayan kitap dizisi yayınlanınca sonunda tekrar basıldı. Basımı olmayınca soluğu sahaflarda bu sefer almadım çünkü ileri ki yıllarda bir gün mutlaka okurum diye aklımın bir köşesinde duranlardan biriydi. Fakat dizisinin fragmanını görünce diziye başlayabilmek için öncelikle kitabı okumak benim için bir şarttı. Bu yüzden büyük bir heyecanla başladım. İtiraf etmeliyim ki okumadan önce biraz sıkılacağımı düşünüyordum daha hiç bir bilgim yokken. Fakat tam bir bomba etkisiyle benim düşüncelerimi patlattı, attı. Her bir satırını merakla, ilgiyle ve üzülerek okudum. Böyle bir dünya olmasın diye de devam etti çünkü eğer birisi böyle bir şey yazdıysa bu bir ihtimal dahilinde olabilir. Belki de bilmediğim yerlerde bunun da yaşanabilmesi olası. 

Konusu ise kısaca şöyle: Amerika Birleşik Devletleri'nde kadınların doğurganlık oranlarının düştüğüne ve bu durumun tehlikeli boyutlara ulaştığını söyleyen bir gizli grup var. Ayrıca kadınların kariyerlerine odaklanmasının da doğurganlık durumu etkisi olduğunu iddia eden bir grup bir nevi darbe yaparak ülkedeki bu durumu kontrole almak için yönetimi ele alıyor. Bazı insanlar Kanada'ya kaçıyor, kaçamayanlar ise yönetime zorla boyun eğdiriliyor ve doğurgan kadınları yurtlara hapsedip sadece doğurganlıklarına odaklanmalarına yönelik kilise eğitimi ve inanç veriyorlar! 

Bu yazdıklarım sadece küçük bir kısmı ama kitaba devam edebilmek için iyi bir ruh haline sahip olunması gerektiğini düşünüyorum çünkü olayları kaldırabilmek zor oluyor ama yine de bu kitap mutlaka okunmalı!


Snapchat sohbetlerinden birisinde bana gelen film tavsiyesi Sing Street filmi idi. Daha önce hiç bir şekilde ne afişine ne konusuna rastlamıştım. Film oyuncularının ise çoğunu tanımıyordum sadece filmin yönetmeni önceden izlediğim film olan Begin Again'in yönetmeni ve film yine müziklerle dolu, ki fragramanını izleyince filmi beğeneceğimi düşünüdüm. Ayrıca 80'lerdeki o elektronik ve çılgın renklerdeki durumu pek sevmesem de bu film 80'lerde geçiyor ve ben bayıldım. 

Dublin'de yaşayan genç bir çocuk ailesindeki maddi sıkıntılar nedeniyle yeni bir erkek ortaokul-lisesi gibi bir okula başlar ve ilk gününden okuldaki sıkıntılar da başlar. Okulun bahçesinde dolanırken bahçenin karşısındaki bir binanın merdivenlerinde oturan bir kıza rastlar ve vakit kaybetmeden kızla tanışmak ister. Tanışma bahanesini de anında uydurduğu bir nedene bağlar: Kurduğu grup (aslında olmayan) video klibi çekecektir ve kıza da oynayıp oynamayacağını sorar. Kız da demo kaydı dinlemeden karar vermeyeceğini söyler. Böylece okuldaki tek arkadaşıyla birlikte grubu kurmaya çalışırlar. Devamı ise harika!


Eskiden 90'larda çekilen filmleri çok sevmezdim ama son dönemlerde bir izleyesim geliyor. Geçen ay Julia Roberts'tan gittiğim gibi bu ay da Notting Hill'i seçtim. Başarılı bir Amerikalı oyuncu olan Anna film çekimi için Londra'ya gelir ve bir gün merkezden uzak, seyahat üzerine kitapların satıldığı bir kitapçıya girer. Dükkan sahibi olan Hugh, Anna'nın hayranıdır fakat ona hayranı olarak davranmayıp herhangi bir vatandaş olarak davranır. Anna çıktıktan sonra dükkanı kapatır ve dışarıya çıktıp dolandığında Anna ile çarpışırlar ve portakal suyu ikisininde üzerine dökülür. Tam bir nostalji. Ben izlerken bana çok çok iyi geldi.


Kitabı bitirip hemen diziye başladım. Fakat internette sadece BluTv'de bulabildiğim için deneme süresiyle izledim. Damızlık Kızın Öyküsü'nde anlatıları çok başarılı bir şekilde yansıtmış ve anlatmadığı kısımları da ikinci sezonda anlatma ihtimali olduğunu internette yorumlarda yazmışlar. Ne kadar doğru bilemiyorum ama ikinci sezon nasıl olacak merak içindeyim. 


Blutv deneme üyeliği hazır varken ne izleyebilirim diye baktığımda bu filmi bulabildim çünkü doğru düzgün film çok az ve olanları da izlemişim. Bu film de listemdeydi ama afişi görünce izlemeyi unuttuğumu fark ettim. Dr. Alice Amerika'da dil biliminde çok başarılı ve güzel bir aileye sahip olan bir profesördür fakat kendisine genetik bir şekilde geçen Alzheimer hastalığına yakalanıp maalesef hızlı bir şekilde de hastalığı ilerler. Filmde de başarılı bir insanın bu hastalıkla savaşmaya çalışma mücadelesi yansıtılıyor. Filmde eksikler olsa da beğendiğim yerler olsa da bu mücadeleyi izlemek üzüyor. 
   


Hala Blutv üyeliğim devam ederken listemde olan Victoria dizisini izledim. Queen Victoria'nın genç bir kız olarak başladığı görevinde kendi yerini sağlamlaştırma sürecini ve evliliğinin başlarını gösteren bir dizi. Victoria ve Netflix'in Queen Elizbeth II anlatan dizi olan The Crown dizisinde kraliçelerin evlilik sorunlarının benzerliği dikkatimi çekti. Fakat The Crown daha karanlık bir dizi iken Victoria yanında biraz genç dizisi gibiydi. 


DC Comics ya da Marvel karakterlerinin olduğu filmleri artık eskisi gibi sevmiyorum ve bana bazıları çok gürültülü geliyor. Bu yüzden bazı fimleri asla kaçırmam. Wonder Woman'a gidip gitmemek de kararsızdım fakat fragmanı izleyince bunu kaçıramam oldu. Sonuç: Soluğu sinemada aldım ve muhteşemdi!


Yıllar yıllar sonra tekrar bir Kore dizisi izledim çünkü W dizisinin beğenildiğini çok duymuştum ve ne zamandır aklımdaydı. Hazır boşluktayken başladım ve beni çok şaşırttı. Erkek karakter Korelilerin çizgi romanı olan manhwa aksiyon çizgi romanının baş karakterlerlerinden birisi. Manhwa çizeri ve kızının hayatı ise yarattıkları bu çizgi dünyasıyla karşı karşıya kalır. Beni şaşırtan ise genelde Kore dizileri 7. veya 12. bölümlerden sonra durgunlaşır romantiğe bağlayıp dururlar. Bu dizide bekledim bekledim olmadı ve her bölümü efsane olmuş. Başarısı ve popülaritesi de buradan geliyor olmalı. Beni, benzer şekilde gelişen Kore senaryolarından bayılma durumumu bu dizi ile sonunda atlattım.


Yine Blutv üyeliğindeyken izlediğim bir film. Sinemalarda gösterimiyle kitabıyla beraber çok popüler olmuştu ve ben de izlemeyi reddetmiştim. Yıllar sonra karşıma çıkınca artık izleyebilirim dediğimde ise beni farklı farklı ülkelere götürdü. İtalya'da gününü gün edip gezerken, Hindistan'da meditasyon ile dinlenip ve Bali'de aşkını bulan Liz ile birlikte dolanıyoruz. Biraz uzun ama gezmek isterken gezemeyince film bizi hiç değilse gezdiriyor. 


Bu filminin afişini blutv uygulmasında görünce ve gece gece ne izleyeceğime karar veremeyince başladım izlemeye. New York'tan Boston'a gece trenine binecek olan Brook'un çantası çalınmıştır ve trene yetişebilmek koşturarak istasyondadır fakat trenini kaçırmıştır. Elinde de hiçbir şey olmadan istasyondan dışarı çıkar. O sırada Nick durumu bilmeden yardım edebilmek amacıyla peşinden gider. Gece boyunca Brook'u Boston'a yetiştirebilmek için çırpınır ve sabaha kazar süren bu maceraya da izleyici sürükler. Bilinen romantik filmlerden farklı ve hatta romantik değil de arkadaş olarak gelişen ve birbirlerinin hayatlarına etki ettiklerinin samimiyeti çok güzel bir şekilde yansıtıyor. 

   
Blutv'de izlediğim en son diziydi Good Girls Revolt. 60'lar sonu ve 70'ler başını ele alan bu dizide Time dergisi gibi bir dergi ofisinde kadınların geriye atılmasını ve kadınların bu geleneği yıkmaya çalışmasını ele alıyor. Diziyi çok beğendim ama sanırım sadece tek sezon veya devamı iptal edilmesi beni çok üzse de diziyi çok sevdim. 


Kendi başımayken korku ve gerilim tarzı filmleri izlemeyi tercih etmesem de arkadaşımla birlikte olunca biraz da onun zoruyla bu efsane filmi izledim. 1950'lerde bir adada tedavi edilen akıl hastalarının kaldığı koğuşta bir katilin kaybolması üzerine iki polisin bu adada incelemesini ele alırken izleyeciyi de akıl oyunlarını çözmeye davet ediyor. Çok beğendim ve hatta sabırsızlığımla bazı kısımlar çabuk ilerliyebilir mi diye aklımdan geçirip durdum.



Hindistan'da bir lokanta işleten ailenin mekanı bir yangın kundaklamasıyla yok olurken ailenin geri kalanları göç ederek İngiltere'de bir mekanda kurup hem yemekleri yapıp hem de işletirler.  Fakat ile araba ile yeni bir göç yolunda Fransa'nın küçük bir kasabasında arabaları bozulur. Aile babası ise bunun bir işaret olduğunu düşünüp Fransa'nın bu küçük yerinde Hint restorantı açmayı düşünür fakat çocukları bunun delice olduğunu düşünüp burda kalmaması için ısrar etseler de başarılı olamaz. Hemen yolun karşısında ise yeni bir Michelin yıldızı almaya çalışan lüks bir Fransız restorantı vardır. Böylece bu iki restorant arasında savaş başlar. Çok çok samimi ve içimi ısıtan bir filmdi. Mutfağında yemek yapmayı öğrenmeyi izlemek ise bana çok keyif verdi. 


Reign'in 4.sezonunu izlemeyi düşünümüyordum çünkü geçen sezon sıkılmaya başlamıştım ama bu sezonun final olduğunu öğrenince merakıma yenik düşüp izledim. Bu dizinin tarihi olup da müziklerinin günümüz müzikleri dinletmesi ve kostümlerini çok beğeniyorum. Onun dışında sonunda bitti diyebilirim ama sonunu neden aceleye gelmiş gibi bitirmişler anlayabilmiş değilim. Bu dizi, Victoria ve sonbaharda da The Crown dizisi ile fazlaca İngiliz tarihine maruz kaldığım için bir süre tarihi bir şey izlemek istemiyorum.


Haziran ayı benim için yine dolu dolu bol izlemeli ve biraz da okumalı oldu. Bu dengenin yerlerini değiştirmem lazım fakat dizileri aktivite gibi işler yaparken de izlediğim için çabucak tükenip bitiyorlar. Ayrıca bu ay Imdb listelerimi de düzenleyince yine bir sürü izleyeceklerimin olduğunu fark ettim. Ne okunacaklar ne de izleyecekler hiç bitmiyor ve bu durum ise yetişebilmek adına daha da çok kamçılıyor.