9 Temmuz 2017

Okunanlar | İzlenenler Haziran '17


Masaldan Öte Melete - Kat Howard
Misis Kitap

Masaldan Öte Melete, yeni bir yayınevi olan Misis Kitap'ın çıkardığı ikinci kitabı ve merakla beklediğim bir kitaptı. Kitabı isterseniz sunum setiyle de alabilirsiniz ve bence öyle almanızı tavsiye ederim çünkü içinde enfes kokan bir mum, kendi masalınızı yazmanız için bir el yapımı defter ve kalem bulunmakta. Ayrıca bu muhteşem ortama eşlik etmesi için de paketi açtığınızda buram buram kokan bir paket kahve. Çok özenilerek hazırlanmış bir set ve kitap da aynı özenle yayına hazırlanmış. Bu özenle de nice nice kitaplar çıkacak eminim çünkü yayınevinin arkasında sevdiklerim var. 

Durum böyle olunca kitabı hemen okumaya başlayıp kısa bir süre içinde de bitirdim. Açıkçası geçen aylarda gelen yoğun tempoda istediğim hızda kitaplarda ilerleyememin de bir çaresi oldu. Bunun nedeni ise içine kitabın kurgusunun yavaş yavaş bağlaması, içinde sanat okulu, periler, kız kardeş ve arkadaşlık bağları ile merak duygusunu da güzelce yerleştirmesi olmuş. Arada uzayan kısımlar olsa da genel olarak beni durumumdan kurtardığı için ilaç gibi geldi diyebilirim. 


Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood
Doğan Kitap

Yıllardır ülkemizde basılmayan kitap dizisi yayınlanınca sonunda tekrar basıldı. Basımı olmayınca soluğu sahaflarda bu sefer almadım çünkü ileri ki yıllarda bir gün mutlaka okurum diye aklımın bir köşesinde duranlardan biriydi. Fakat dizisinin fragmanını görünce diziye başlayabilmek için öncelikle kitabı okumak benim için bir şarttı. Bu yüzden büyük bir heyecanla başladım. İtiraf etmeliyim ki okumadan önce biraz sıkılacağımı düşünüyordum daha hiç bir bilgim yokken. Fakat tam bir bomba etkisiyle benim düşüncelerimi patlattı, attı. Her bir satırını merakla, ilgiyle ve üzülerek okudum. Böyle bir dünya olmasın diye de devam etti çünkü eğer birisi böyle bir şey yazdıysa bu bir ihtimal dahilinde olabilir. Belki de bilmediğim yerlerde bunun da yaşanabilmesi olası. 

Konusu ise kısaca şöyle: Amerika Birleşik Devletleri'nde kadınların doğurganlık oranlarının düştüğüne ve bu durumun tehlikeli boyutlara ulaştığını söyleyen bir gizli grup var. Ayrıca kadınların kariyerlerine odaklanmasının da doğurganlık durumu etkisi olduğunu iddia eden bir grup bir nevi darbe yaparak ülkedeki bu durumu kontrole almak için yönetimi ele alıyor. Bazı insanlar Kanada'ya kaçıyor, kaçamayanlar ise yönetime zorla boyun eğdiriliyor ve doğurgan kadınları yurtlara hapsedip sadece doğurganlıklarına odaklanmalarına yönelik kilise eğitimi ve inanç veriyorlar! 

Bu yazdıklarım sadece küçük bir kısmı ama kitaba devam edebilmek için iyi bir ruh haline sahip olunması gerektiğini düşünüyorum çünkü olayları kaldırabilmek zor oluyor ama yine de bu kitap mutlaka okunmalı!


Snapchat sohbetlerinden birisinde bana gelen film tavsiyesi Sing Street filmi idi. Daha önce hiç bir şekilde ne afişine ne konusuna rastlamıştım. Film oyuncularının ise çoğunu tanımıyordum sadece filmin yönetmeni önceden izlediğim film olan Begin Again'in yönetmeni ve film yine müziklerle dolu, ki fragramanını izleyince filmi beğeneceğimi düşünüdüm. Ayrıca 80'lerdeki o elektronik ve çılgın renklerdeki durumu pek sevmesem de bu film 80'lerde geçiyor ve ben bayıldım. 

Dublin'de yaşayan genç bir çocuk ailesindeki maddi sıkıntılar nedeniyle yeni bir erkek ortaokul-lisesi gibi bir okula başlar ve ilk gününden okuldaki sıkıntılar da başlar. Okulun bahçesinde dolanırken bahçenin karşısındaki bir binanın merdivenlerinde oturan bir kıza rastlar ve vakit kaybetmeden kızla tanışmak ister. Tanışma bahanesini de anında uydurduğu bir nedene bağlar: Kurduğu grup (aslında olmayan) video klibi çekecektir ve kıza da oynayıp oynamayacağını sorar. Kız da demo kaydı dinlemeden karar vermeyeceğini söyler. Böylece okuldaki tek arkadaşıyla birlikte grubu kurmaya çalışırlar. Devamı ise harika!


Eskiden 90'larda çekilen filmleri çok sevmezdim ama son dönemlerde bir izleyesim geliyor. Geçen ay Julia Roberts'tan gittiğim gibi bu ay da Notting Hill'i seçtim. Başarılı bir Amerikalı oyuncu olan Anna film çekimi için Londra'ya gelir ve bir gün merkezden uzak, seyahat üzerine kitapların satıldığı bir kitapçıya girer. Dükkan sahibi olan Hugh, Anna'nın hayranıdır fakat ona hayranı olarak davranmayıp herhangi bir vatandaş olarak davranır. Anna çıktıktan sonra dükkanı kapatır ve dışarıya çıktıp dolandığında Anna ile çarpışırlar ve portakal suyu ikisininde üzerine dökülür. Tam bir nostalji. Ben izlerken bana çok çok iyi geldi.


Kitabı bitirip hemen diziye başladım. Fakat internette sadece BluTv'de bulabildiğim için deneme süresiyle izledim. Damızlık Kızın Öyküsü'nde anlatıları çok başarılı bir şekilde yansıtmış ve anlatmadığı kısımları da ikinci sezonda anlatma ihtimali olduğunu internette yorumlarda yazmışlar. Ne kadar doğru bilemiyorum ama ikinci sezon nasıl olacak merak içindeyim. 


Blutv deneme üyeliği hazır varken ne izleyebilirim diye baktığımda bu filmi bulabildim çünkü doğru düzgün film çok az ve olanları da izlemişim. Bu film de listemdeydi ama afişi görünce izlemeyi unuttuğumu fark ettim. Dr. Alice Amerika'da dil biliminde çok başarılı ve güzel bir aileye sahip olan bir profesördür fakat kendisine genetik bir şekilde geçen Alzheimer hastalığına yakalanıp maalesef hızlı bir şekilde de hastalığı ilerler. Filmde de başarılı bir insanın bu hastalıkla savaşmaya çalışma mücadelesi yansıtılıyor. Filmde eksikler olsa da beğendiğim yerler olsa da bu mücadeleyi izlemek üzüyor. 
   


Hala Blutv üyeliğim devam ederken listemde olan Victoria dizisini izledim. Queen Victoria'nın genç bir kız olarak başladığı görevinde kendi yerini sağlamlaştırma sürecini ve evliliğinin başlarını gösteren bir dizi. Victoria ve Netflix'in Queen Elizbeth II anlatan dizi olan The Crown dizisinde kraliçelerin evlilik sorunlarının benzerliği dikkatimi çekti. Fakat The Crown daha karanlık bir dizi iken Victoria yanında biraz genç dizisi gibiydi. 


DC Comics ya da Marvel karakterlerinin olduğu filmleri artık eskisi gibi sevmiyorum ve bana bazıları çok gürültülü geliyor. Bu yüzden bazı fimleri asla kaçırmam. Wonder Woman'a gidip gitmemek de kararsızdım fakat fragmanı izleyince bunu kaçıramam oldu. Sonuç: Soluğu sinemada aldım ve muhteşemdi!


Yıllar yıllar sonra tekrar bir Kore dizisi izledim çünkü W dizisinin beğenildiğini çok duymuştum ve ne zamandır aklımdaydı. Hazır boşluktayken başladım ve beni çok şaşırttı. Erkek karakter Korelilerin çizgi romanı olan manhwa aksiyon çizgi romanının baş karakterlerlerinden birisi. Manhwa çizeri ve kızının hayatı ise yarattıkları bu çizgi dünyasıyla karşı karşıya kalır. Beni şaşırtan ise genelde Kore dizileri 7. veya 12. bölümlerden sonra durgunlaşır romantiğe bağlayıp dururlar. Bu dizide bekledim bekledim olmadı ve her bölümü efsane olmuş. Başarısı ve popülaritesi de buradan geliyor olmalı. Beni, benzer şekilde gelişen Kore senaryolarından bayılma durumumu bu dizi ile sonunda atlattım.


Yine Blutv üyeliğindeyken izlediğim bir film. Sinemalarda gösterimiyle kitabıyla beraber çok popüler olmuştu ve ben de izlemeyi reddetmiştim. Yıllar sonra karşıma çıkınca artık izleyebilirim dediğimde ise beni farklı farklı ülkelere götürdü. İtalya'da gününü gün edip gezerken, Hindistan'da meditasyon ile dinlenip ve Bali'de aşkını bulan Liz ile birlikte dolanıyoruz. Biraz uzun ama gezmek isterken gezemeyince film bizi hiç değilse gezdiriyor. 


Bu filminin afişini blutv uygulmasında görünce ve gece gece ne izleyeceğime karar veremeyince başladım izlemeye. New York'tan Boston'a gece trenine binecek olan Brook'un çantası çalınmıştır ve trene yetişebilmek koşturarak istasyondadır fakat trenini kaçırmıştır. Elinde de hiçbir şey olmadan istasyondan dışarı çıkar. O sırada Nick durumu bilmeden yardım edebilmek amacıyla peşinden gider. Gece boyunca Brook'u Boston'a yetiştirebilmek için çırpınır ve sabaha kazar süren bu maceraya da izleyici sürükler. Bilinen romantik filmlerden farklı ve hatta romantik değil de arkadaş olarak gelişen ve birbirlerinin hayatlarına etki ettiklerinin samimiyeti çok güzel bir şekilde yansıtıyor. 

   
Blutv'de izlediğim en son diziydi Good Girls Revolt. 60'lar sonu ve 70'ler başını ele alan bu dizide Time dergisi gibi bir dergi ofisinde kadınların geriye atılmasını ve kadınların bu geleneği yıkmaya çalışmasını ele alıyor. Diziyi çok beğendim ama sanırım sadece tek sezon veya devamı iptal edilmesi beni çok üzse de diziyi çok sevdim. 


Kendi başımayken korku ve gerilim tarzı filmleri izlemeyi tercih etmesem de arkadaşımla birlikte olunca biraz da onun zoruyla bu efsane filmi izledim. 1950'lerde bir adada tedavi edilen akıl hastalarının kaldığı koğuşta bir katilin kaybolması üzerine iki polisin bu adada incelemesini ele alırken izleyeciyi de akıl oyunlarını çözmeye davet ediyor. Çok beğendim ve hatta sabırsızlığımla bazı kısımlar çabuk ilerliyebilir mi diye aklımdan geçirip durdum.



Hindistan'da bir lokanta işleten ailenin mekanı bir yangın kundaklamasıyla yok olurken ailenin geri kalanları göç ederek İngiltere'de bir mekanda kurup hem yemekleri yapıp hem de işletirler.  Fakat ile araba ile yeni bir göç yolunda Fransa'nın küçük bir kasabasında arabaları bozulur. Aile babası ise bunun bir işaret olduğunu düşünüp Fransa'nın bu küçük yerinde Hint restorantı açmayı düşünür fakat çocukları bunun delice olduğunu düşünüp burda kalmaması için ısrar etseler de başarılı olamaz. Hemen yolun karşısında ise yeni bir Michelin yıldızı almaya çalışan lüks bir Fransız restorantı vardır. Böylece bu iki restorant arasında savaş başlar. Çok çok samimi ve içimi ısıtan bir filmdi. Mutfağında yemek yapmayı öğrenmeyi izlemek ise bana çok keyif verdi. 


Reign'in 4.sezonunu izlemeyi düşünümüyordum çünkü geçen sezon sıkılmaya başlamıştım ama bu sezonun final olduğunu öğrenince merakıma yenik düşüp izledim. Bu dizinin tarihi olup da müziklerinin günümüz müzikleri dinletmesi ve kostümlerini çok beğeniyorum. Onun dışında sonunda bitti diyebilirim ama sonunu neden aceleye gelmiş gibi bitirmişler anlayabilmiş değilim. Bu dizi, Victoria ve sonbaharda da The Crown dizisi ile fazlaca İngiliz tarihine maruz kaldığım için bir süre tarihi bir şey izlemek istemiyorum.


Haziran ayı benim için yine dolu dolu bol izlemeli ve biraz da okumalı oldu. Bu dengenin yerlerini değiştirmem lazım fakat dizileri aktivite gibi işler yaparken de izlediğim için çabucak tükenip bitiyorlar. Ayrıca bu ay Imdb listelerimi de düzenleyince yine bir sürü izleyeceklerimin olduğunu fark ettim. Ne okunacaklar ne de izleyecekler hiç bitmiyor ve bu durum ise yetişebilmek adına daha da çok kamçılıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder