14 Ağustos 2017

Kırtasiye Alışverişi #18


Karman çorman bir kırtasiye alışverişi ile yine burdayım ve detaylara geçiyorum. 


Kardeşim İtalya'ya gittiği için onu biraz uğraştırarak internetten bulduğum Roma'daki kırtasiye mağazası olan Vertecchi'ye yolladım. Bisküvili defter ve kupalar hariç hepsini görüntülü konuşarak dokunarak olmasa da hızlıca görerek aldırdım ve sonuçtan çok memnunum. Çünkü solda görünen ve aşağıda detay olarak verdiğim defterlerin kapağına kalitesine bayılmış durumdayım. Zamanında Disney store'a gidip valizimde yer olmayacağını bildiğim için kupalar alamamıştım ve bu yüzden bu fırsatı da değerlendirip iki kupa eklettim. Mickey'li olan daha bir hoşuma gitti *-*


Defterler kabartmalı, altın yaldızlığı ve sayfa kalitesi mükemmel. Alman malıymış.


Elimde bu altın yaldızlı zarf ve kart setinin bir küçüğü vardı ve onun İtalya ürünü olduğunu bildiğim için mutlaka bunlardan olacağını düşünmüştüm ve hiç yanılmadım. Bu sefer bir büyük boyunu ve mavi detaylı olanını aldım. 


Geçenlerde İstanbul'a gittiğimde deli gibi merak ettiğim Miniso'ya uğradım ve tam beklediğim gibiydi fakat kırtasiye konusunda daha güzel ürünlerini bekliyorum. Oradan sticker ve şeffaf kalem kutusu aldım. Daha sonra Sakıp Sabancı Müzesi'ne uğradım da müze mağazasında istediğim kitabı indirimli bulmanın dışında her gittiğim müzeden aldığım parşömen kitap ayraçlarından aldım. Parşömen defter almamı ise diğer gidişime bıraktım çünkü tam içime sinen yoktu. Kahveli kalem kutusu ve kitap ayracı çok sevdiğim bir arkadaşımdan hediye ve bayıldım. Leuchturm defter ise Kalemlik sitesinde indirimli olunca elimdeki planner çizgisiz zor ve boyut olarak büyük gelince küçük noktalı deftere dönme planı yapıyorum ama üç dört ayı baştan toparlamak biraz zorlayacak gibi. 

Yine bunları kullanmaya kıyamama köşesine kaldırmamak dileğiyle :)

13 Ağustos 2017

Okunanlar | İzlenenler Temmuz '17


The Sleeper and The Spindle - Neil Gaiman

Yaz ayları geldi, tatil başladı ve daha çok kitap okurum derken hoşgeldin iş hayatı :) Bu yüzden öğle aralarında veya akşam eve gelince okuyabilirsem artık kendimi şanslı hissediyorum. Onun haricinde kitapları eski hızımla bitiremeyince de çok üzülüyorum. Bu durumu nasıl atlatacağım bilmiyorum ama yavaş yavaş bir düzene oturacağını umuyorum. 

The Sleeper and The Spindle, yüksek lisans tez savunmasını başarıyla atlatınca kendimi ödüllendirmek için kitapçıya attığımda karşıma çıktı. Neil Gaiman oluşu, kitabın ilüstrasyonlarla dolu oluşu, konusunun masallarla bağlantılı oluşu benim için kendime alacağım mükemmel bir hediye oldu. Hevesle o gün okumaya başlamıştım ama devamı gelemeyince aradan da süre geçince hemen tekrar başladım ve bitirmek için çok beklemedim. Konusu ise Pamuk Prenses ve Uyuyan Güzel masalının karışımı ama içinde karanlık büyünün ve karanlığın yayıldığı bir masal. Neil Gaiman'dan beklendiğim kurguyu tam karşılamasa da bana keyif veren bir kitap oldu. 


Kolera Günlerinde Aşk - Gabriel Garcia Marquez
Can Yayınları

2017'de 1001 kitap okuma listesindeki kitaplardan biri Marquez'den bir kitap olunca listedeki bu kitabı seçtim. Temmuz ayımın ilk yarısı Kolera Günlerinde Aşk'la geçince bitirdiğime hem sevindiğim hem üzüldüğüm bir kitap oldu çünkü karakterlere çok alışmıştım. Onların zamana yenik düşmemeye çalışan aşklarına, yıllar boyunca birbirinden farklı yaşadıkları hayatlara ama bir şekilde hep hayatlarının birbirine dokunmasına çok alışmıştım. En başlarda, Marquez'in olayı detay detay işlemesi beni zorlamıştı ama okudukça anladım ki o detaylar öyle kolay kolay unutulcak gibi değilmiş çünkü o detaylara anlatmak istediklerini gömüp derin izler bıraktıracak duyguları yansıtmış. Zordun ama güzeldin Kolera Günlerinde Aşk!


7 bölümlük efsane bir mini dizi olan Big Little Lies kadrosuyla hemen ilgimi çekti. İlk bölümü ve gittikçe her bölümü ilginçleştikçe bitirmeden duramadığım bir dizi oldu. Ortada bir cinayet var ama katil yok suçlananlar ise her birinin birbirinden farklı hayatları olan bu üç kadındır. Kaliforniya Monterey'de çocuklarını birinci sınıfa götüren annelerin hayatları memnuniyetsizliklerle veya durumularını kabul etmeye çalışmakla geçer fakat ortada haksızlıklar da çoktur ve cinayet sorgulaması vardır. Kurgusu, sinematografisi ve kadının gücünü buram buram hissettiren mükemmel bir dizi. 


Geçen ay The Hundred Food Journey izlediğimi Instagram hikayesinde paylaşınca The Lunchbox'ı izlemem tavsiye edildi ve izlerken nasıl keyif aldım anlatamam! Hindistan'da çalışanlara yemekleri sefertası sistemi ile ulaşıyor. Bu yüzden Ila'da her gün kocasına yollayabilmek için sefer tasını çeşit çeşit yemeklerle donatıyor ve bu yemeği o kadar güzel yaptığına inanıyor ki akşam eve gelince kocasının hiçbir şey söylememesine anlam veremiyor. Fakat eşiyle konuştuğunda anlıyor ki yolladığı sefertası başka birine gidiyor. Bunu izah etmek için de sefertasıyla birlikte bir yazı yolluyor ve böylece mektuplaşmalar yemek üzerinden başlıyor. Konusu o kadar güzel ki sonunda biraz hayal kırıklığına uğradım ama belki de film için beklenmedik bir son da olabilir. 
   


Black Mirror nedense başlayamaya çekindiğim dizilerden biri olmuştu. Her bölümünü birbirinden bağımsız ve tema olarak teknolojinin karanlık taraflarını gösteren bir dizi. İlk bölümü izlediğimde beni çok cezbetmedi ama 2.bölümü izliyorum diye 2.sezonun son bölümünü izlediğimde dizi beni kendisine tam anlamıyla çekti. 1.sezon 3.bölüm ise üstüne düğündüğüm bir konu üstüne dizinin çekildiğini görünce insanı hayretlere düşüren bölümleri olacağını gösteriyor. Bu diziyi ard arda izlemek yerine film izleme isteğim gelince sindire sindire izlediğim bir dizi oluyor. Bu yüzden hemen bitirmeyi hedeflemiyorum. 


Beauty and The Beast 3.sezonda yarım bıraktığım bir diziydi ama 4.sezonun son sezon olduğunu öğrenince oyuncularını sevdiğim, New York sokaklarını gösterdiği ve birazcık da nasıl bitirecekler merakı olduğu için tekrar izlemeye başladım ama sezonun ortaları hiç geçmek bilmedi. Artık bir süre sonra diziyi hızlıca geçerek bitirdim. Sonunda bitirdiler bu diziyi çünkü gereksiz uzatıp oyunculara yazık ettiler. 


Filmi izlemeden çok seveceğimi düşünürek açtım ve özellikle sinemada izlemek istediğim bir filmdi ama kaçırdım. İngiltere'de geçen dönem filmi olmasına rağmen hiç beklentilerimi karşılamadı ve beni çeken yanı çok olmadı. Bu durumu ya çok uykuluyken izlediğime bağlıyorum.


İspanya'da geçen bir kadının Julieta'nın öyküsü olan filmde hayatını değiştirmeye çalışan bir kadını görüyoruz. Kendisi için belki de en zor karar olan ülkesinden taşınma fikrini hayata geçirecekken bir gün hiç ummadığı birisi ona hiç ummadığı bir haber verir ve taşınmaktan vazgeçer. Bunun nedenini ise geçmişine bakarak öğreniyoruz. Son zamanlarda en çok sevdiğim filmlerden biri oldu. 


Böylece Temmuz ayı'nı da geri de bıraktık. Daha güzel geçecek kitaplarla filmlerle dolu aylar diliyorum.