Harry Potter and the Sorcerer's Stone - J.K. Rowling
Scholastic
Her neyse, Kasım için tek kitap okuma hakkın olsa deseler bir dahakine de Harry Potter seçerim :) Üç aşağı beş yukarı benim dönemimde olanların çoğu Harry Potter ile büyümesi, bu seriye her zaman göz bebeği gibi bakılır. İlk film çıktığı günden hiç kaçırmadan sinemaya gidip o büyülü dünyada kaybolurdum. Filmlerini çok sevsem bile tekrar tekrar hiç izlemedim ve kitaplarını da önceden okumamıştım. Scholastic Harry Potter için bu seriyi yayınlayınca resmen gözüm kalmıştı. Kapakları o kadar güzel ki bayılıyorum. Fakat gözlerimle görüp incelediğimde sayfalar gazete kağıdı gibi gri gibi bir renkte ve okundukça kitabın formu bozuluyor. On ay boyunca alıp almamak için karar veremedim. Sonra düşündüm ki bunu almadan eve dönersem bin pişman olacağım, o yüzden ne olursa olsun almaya karar verdim ve şimdi iyi ki diyorum.
Aldım ama bu seferde okumayı erteledim. Özel bir zamanda okumak istiyordum ve en yoğun zamanımı okumak için seçtim. Bu yüzden istediğim hızla bitiremedim ama bu dünyaya daha da derin bir şekilde dahil olduğum için çok mutlu oldum. Bir yandan İngilizce versiyonunu okurken diğer yandan illustrasyonlarına bakıp ilerledim ve illustrasyonlar gerçekten mükemmel. Sırlar Dünyası'nı da illustrasyonlarıyla okuyup her yıla bir Harry Potter gibi mi ilerlesem diye düşünsem de bir yerden sonra sabredemeyeceğimi biliyorum.
Kitabı bitince ertesi günün akşamına filmini de izleyerek ilk kitabı sonlandırmış oldum. Tekrar izleyince anladım ki çok özlemişim ama bu sefer kitaptan sonra izleyince filmin okuyucu için ne kadar az geldiğini anlamış oldum.
Kitabını okuyalı kaç yıl oldu ama hatırlıyorum da kitaptaki fikirden korkup ne kadar etkilenmiştim ve kitabı çok beğenmiştim. Film benim için ortalamaydı ama tabii ki İstanbul sahnelerine gelince insanın göğsü kabarıyor.
Marvel'ın filmlerini heyecanla beklemem ve hatta izlemek için merak duymuyorum çünkü bana aşırı abartı veya efektleri bana çok fazla geliyor. Bu durum Doctor Strange için geçerli değil çünkü Benedict Cumberbatch'in şahaneliği bu filmi beklemem için en büyük etkendi. Filmin hikayesini veya arkaplanını bilmeyerek gittim ve o salondan aklımda bir sürü soruyla ve filmin şahaneliğinin etkisi altında kafam dopdolu çıktım.
Bu filmin benim için diğer önemli tarafı ise filmdeki mistik hava, zihin gücüyle yapılabilecekler ve bunun gibi birçok soruyu beraberinde getiren düşünceler. Zihnimizle neler yapabiliriz sorusu filmi izlerken hep bir yandan da bu sorunun cevabını bulmaya çalışmakla geçiyor. Bu nedenlerden dolayı bayıldım ve devamını heyecanla bekliyorum. Benedict'ticiğimizi görebileceğimiz kadar görelim :)
İki hafta falan önce Spotify'da Lost Stars adlı şarkıya denk geldim ve çok beğenince kim söylüyormuş diye baktığımda Keira Knightley'in söylediğini görünce şaşırdım. Meğerse bir filmin şarkılarını söylüyormuş. 2014 yapımı bu filmin fragmanına baktığım fena değilmiş diyip şarkıları da çok sevince izledim ama filmde hiçbir şey yoktu diyebilirim. Gretta İngiltere'den meşhur bir şarkıcı olan Dave (Maroon 5'tan Adam oynuyor) ile New York'a stüdyo çalışmaları için gelir. Bir gün Dave Gretta'ya onu aldattığını bir şarkı dinleterek söyler. Gretta, bu arada söz yazarı ve sevgilisine şarkılar hediye eder. Gretta, sevgilisini terk eder ve Londra'ya dönmek için uçağını beklerken o sürede arkadaşında kalır ve arkadaşı zorla kızı çalıştığı bara götürür ve üstüne bir de zorla şarkı söylemesini ister. O sırada yeni şarkıcılar bulma peşinde dolaşan Dan'in günü iğrenç geçmiştir ve o da bu bara gelir. Gerisi bilinen kızı keşfedip albüm yapmaya zorlaması gibi gelişir ama bu süreçte bir kaç konu da gelişirken film hiçbir şey hissettirmeden biter. Müzik dinlemeyi seviyorsanız bu film de yeni müzikleri keşfetme gibi bir film olabilir.
Filmi genel olarak beğenmedim ama beğendiğim iki şey var: Biri film boyunca çalan müzikler ve diğerisi ise filmdeki bir sahne ya da bir fikir. Dan ile Gretta New York'u telefona takılan kulaklık çoğaltıcısı ile aynı anda aynı hislerle kulaklıklarıyla şarkıları dinlerken keşfederler. Bu fikir o kadar hoşuma gitti ki bir gün denenecekler listesine yazılabilir.
Günlük rahatlama zamanlarımı Gilmore Girls ile değerlendirdiğim için 2. sezonu da zevkle bitirdim. Bir yandan da Younger ve New Girl'e bakıyorum. Once upon a time'ı bu sıralar izleyesim gelmiyor. Her gün bir iki bölüm Gilmore Girls çok yeterli oluyor.
Kasım da az ama öz olarak sevdiğim güzel şeylerle veda etti. Yine güzelliklerle gel Kasım ^-^
Doctor Strange harikaydı ya!! :)
YanıtlaSilBende kasım ayı yayınımı yapmam lazım. Ama bugün iki yorum girdim. O da yarına artık.
Umarım Aralık ayında daha çok okursun.
Kesinlikle cok iyiydi :)
SilBakalim senin icin nasil gecti Kasim ayi :)
Umarim ^-^
Kasım ayı güzel geçmiş, darısı aralık'ın başına o zaman:))
YanıtlaSilDegil mi! Bence de cok guzel ama daha cok kitap okuyabilseydim :) Bakalim ne olacak bu ay :)
SilBen de Gilmore Girls'e tekrar başladım :). Arada unutup kafamdan uydurduğum ne çok şey varmış :D.
YanıtlaSilSherlock da gelse de artık Benedict'e doysak :)).
Benim bu diziye ilk izleyesim ama izlemesi cok keyifli gercekten:) Her bolumde o kadar cok diyalog var ki kafadan uydurmak cok normal bence :D
SilAh, kesinlikle. Onu da her seferinde uc bolumcuk ile yetindirmeye calisiyorlar ama hic yoktan diye avunuyoruz :(