6 Kasım 2016

Okunanlar | İzlenenler Ekim '16


Duveen Antikacıların Pîri - S.N. Behrman
Doğan Kitap

   Eylül ayında Portakal'ın Yüzyılı'nı bitirince ara vermeden Portakal Sanat'ın çıkardığı dört kitaptan diğerine başlamıştım ve oldukça zevkli bir okuma oldu. Joe Duveen'in yaşam öyküsüyle birlikte ilerleyen kitap, Amerika'daki sanat koleksiyonerliğinin gelişimi hakkında bilgiler sunuyor. Duveen'in Londra, Paris gibi topladığı eserleri Amerika'ya getirip satış işine New York'taki amcasının dükkanında başlamıştır. Duveen'in sanat piyasalarıyla oynaması, eseri ortaya çıkaran ressamın veya heykeltraşın isminin yanısıra o eserin Duveen eseri olup olmaması bile o eserin satışında ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. Duveen, Mellon, Huntington, Rockefeller,Kress, Morgan gibi Amerika'nın önde gelen isimlerine tablolar satmıştır. Bunun yanısıra eser sattıkları kişilere bir prestij de sağlamaktadır çünkü aldığı eser Duveen eseridir. Ayrıca Mellon'a kurdurttuğu Washington Ulusal Sanat Müzesi ile eserleri ve adı ölümsüzlüğüne ulaşmıştır.

   Eğer aklınızdan sanat eserleri, tablolar neden pahalı ya da neden zengin bireyler sanat koleksiyonu oluşturmak ister gibi sorularının cevabı bu kitapta açık açık yazılmasa da okudukça saklı bazı bilgiler bulunabilir. 

Beyaz Küpün İçinde Galeri Mekanının İdeolojisi - Brian O'doherty
Sel Yayıncılık

   Sanat galerilerinin işleyişininden ve nasıl bir gerçeği olduğundan bahsetmektedir. Özellikle ilk bölümlerinde beyaz küpün yani sanat galerilerinin oluşturduğu etki çok güzel örneklerle sunulmaktadır; yangın alarm düğmesinin bile sanat objesi olarak gözükmesi gibi. Bu anlamda bir ilginiz var ise okunması gereken temel kitaplardan biri. 


Yalnızlık - Natalio Grueso
Pegasus Yayınları

   Pegasus'tan yeni hangi kitaplar çıkmış diye bakınırken Yalnızlık kapağıyla ve ismiyle çok dikkatimi çekmişti. Okuyup okumama konusunda kararsız kalmıştım çünkü kitap hakkında herhangi bir okuyucu yorumuna denk gelememiştim. Sadece kapağında Mario Vargas Llosa ve Paulo Coelho'nun yorumları olduğunu görünce bir şans vermek istedim. Kitabın ilk bölümleri bağlantıları çok güzeldi ve merakla ilerlerken ne olduğunu anlayamadan konu koptu ve kitaptan koptum. Sanki iki kitabı birleştirmişler gibi hissettim ve yarım bırakmak istedim. Yine de zorlayıp sonuna kadar ilerlediğimde büyük hayal kırıklığı yaşadım. 



Bir Türk Kadınının Avrupa İzlenimleri - Zeynep Hanım (Önsöz-Buket Uzuner)
Everest Yayınları

   Kitap alışverişi yaparken yeni çıkanlarda bu kitaba rast geldim ve hemen incelemeye başladım çünkü adı, mektuplardan oluşması, konusu ve önsözünün Buket Uzuner'den olmasıyla hemen sepete attım. Gelmesiyle hemen başladım ve bitirdim. 1906 yılında, yakalanırlarsa sonunda ölüm olmasına rağmen kardeşiyle birlikte haremden kaçıp Avrupa'ya giderler. Bu kadar riskli bir kaçışın nedeni ise çok büyük: kadınların kendi ailelerinde bile söz hakkının olmaması ve birey yerine konmaması. Kitaptan çok az aktarmak gerekirse Zeynep Hanım'ın babası, II. Abdülhamit döneminde Dış İşleri Bakanlığı genel sekreti Nuri Bey'dir. Zeynep Hanım, doğulu ve batılı eğitim ile yetişip altı dil bilmektedir. Çocukluğunda her şey iyi gitmektedir çünkü kendini özgür hissetmektedir ve her etkinliğe, her yere gidebilmektedir. Bir zaman gelir ki yaşmak ve ferace kullanıp gidebilecekleri, görebilecekleri , konuşabilecekleri çoğu şey ve çoğu kişi sınırlanmaktadır. Kendisine en fazla gelen durum ise babasının kendisine bile sormadan bir kişiyle aniden evlendirmesi ve bunların sebebiyle kaçış fikri aklına yerleşmiştir. Avrupa'ya gitme nedeni ise orada kadınların özgür olarak ve fikirlerine sahip çıkıldığının gösterilmesidir ama mektuplarından anlaşılacağı üzerine bu durum pek de öyle değildir. 

   Kitap Uzuner'in önsözüyle başlıyor ve o kısımda Zeynep Hanım'ı daha da tanımak için tavsiye edilen iki kitabı da satın aldım. Biri Kapı Yayınları'ndan çıkan Reina Lewis'den Oryantalizmi Yeniden Düşünmek ve Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Alain Quella-Villeger'den Haremden Kaçanlar İstanbul'da Bir Devlet Meselesi ve Feminizm (1906) adlı kitaplar. Daha satın almasam da Pierre Loti'nin Zeynep Hanım ve kardeşi Melek Hanım'ı ele aldığı Bezgin Kadınlar adlı kitabını da almak istiyorum. Önsözdeki bilgiler sonunda Zeynep Hanım'ın mektupları başlıyor. Bu mektuplar İngiliz bir arkadaşına gittiği şehirlerden yazdıklarından oluşuyor. Nasıl hissettiği, hayal kırıklıkları, özlemleri, sevinçleri mektuplarıyla birlikte akıyor. 

   Bayıla bayıla okuduğum ve çok sevdiğim bir kitap oldu. Araştırdıkça daha neler çıkacak kim bilir! 


Lâ - Nazan Bekiroğlu
Timaş Yayınları

   Nazan Bekiroğlu'ndan okuduğum ilk kitap Nar Ağacı'ydı ve çok sevmiştim. Hâl böyle olunca başka kitaplarını da okumak istiyorum ama her zaman sıra gelmiyor ya da kitaplarını almayı ertelerken son siparişimde bunu önledim. Kitabı okuduğum dönemde beni yormayacak ve duygu yüklü bir şeyler okumak isterken Lâ çok iyi denk geldi. Herkesin bildiği bir olayı yazar o kadar güzel aktarmış ki huzuru da beraberinde getiriyor. Lakin sonları verdiği huzuru alıp götürüyor, insanoğlunun yapabileceklerini işaret ederken. 


Kazananın Laneti - Marie Rutkoski
Pegasus Yayınları

   Bu ay Kitap Oburları ile gerçekten beni şaşırtan ve memnun eden bir kitabı okuduk. Yorumu ise linkte


   Bu ay izleyebildiğim tek film Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları. Filme bayıldım. Kitaptan uyarlaması bana göre harika olmuş. Afişe bakınca oyuncular konusunda pek emin değildim ama herkes rolüne o kadar yakışmış ki izledikçe karakterler de zihnimde oturuyor. Eva Green ise rolünde harikaydı gerek kostümü gerekse oyunculuğu filme çok yakışmış. Kitapta okurken bazı yerleri tam yerleştirememişim ki film sayesinde şimdi her şey yerli yerine oturdu.


   Yazın izlediğim film sayısına bakınca büyük bir düşüş yaşadım ve sorumlusu Gilmore Girls. Birkaç ay önce ilk bölümünü izleyip beni sarmamıştı ve devam etmeyi düşünmüyordum ama onca aradan sonra Netflix'te yeni bölümü olacağını görünce merak ettim ve tekrar başladım. Sonuç ise bayıldım ve beni o kadar sardı ki her gün en az bir bölüm izlemesem rahat edemiyorum. Yazın izlemeye başlayınca olmamasının nedeni ise bu dizinin tam bir sonbahar dizisi gibi olmasıymış. Şimdiden ikinci sezonun yarısına geldim bile. Eğer sonbaharda bir dizi arayışındaysanız bu diziyi öneririm. Ben biraz geç kalmışım başlamak için yaklaşık bir 16 yıl çünkü ilk bölümü 2000 yılında çekilmiş ve o dönemleri de görmek çok güzel oluyor.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder