Aylar geçtikçe okuma hızım düşmeye başladı ve ayın yarısı oldu daha yeni paylaşımımı yapabiliyorum çünkü hiç olmadığım kadar yoğun günler başladı ve ben hiçbir şeye yetişemiyorum. Bu yazıyı bile dinlenme molasında yazabiliyorum. Yine de 1,5 ay sonra biraz daha rahatlayacağım için o zamanların hayallerini kurarak devam ediyorum. Bu ay 6 kitap okumuş gibi gözüksem de 3'ü zaten çok ince kitaplar ve birisi ise çizgi roman.
Orhan Kemal'i Pinuccias Amerika'da Türkçe kitap sıkıntısı çekerken hediye etmişti ama o zaman okumaya yine zamanım olmadığı için anca okuyabildim. Baba evi kimimiz için hiç ayrılmak istemeyeceğimiz bir yer olur ama kimimiz içinse bu evden kurtulayım diye gözükür. Bu kitapta ise ikinci durum alınıyor, ülkenin fakir zamanlarında ülke dışında gitmek zorunda kalan bir aile ve erkek çocuğun okumama sorunu ile konuyu genelleyebilirim. Kısa ama yoğun bir kitap.
Murat Menteş okumayı çokça ertelediğim bir yazardı ama bunu kırabildiğim için mutluyum. Ruhi Mücerret'i kaç yıl önce aldım ama ilk bunu aldım diye okudum çünkü aklımda Korkma Ben Varım'ı okumak var. Rahatladığım bir zaman hemen onu da okuyacağım. Ruhi Mücerret'e ön yargıyla yaklaştım çok sevmem diye düşünmüş tüm arka kapağı okuyunca ama durum hiç öyle olmadı. İletişim araçları ve reklamla ilgili güzel tespitler vardı, bu tespitlerin yanı sıra konu da çok sararak gidiyor. Diğer kitapları için oldukça meraktayım.
Yoğunluktan bunalınca şöyle genç duygular olan azıcık da romantik duygular verecek bir şeye bakıyorken Eleanor ve Park'a başladım. Kitap ilk başta gerçekten o gençlik duygularını veriyor ve verecek diye beklerken son kısımlarda güzel duygular versin diye okuduğum kitap beni sinir ederek bitti. Sonunu hiç ama hiç beğenmedim; sen o konuyu güzelce işle sonunda hadi oldu bitti gibiye getirmiş yazar bana göre. Sonunu seven de çok ama ben sevmeyenler grubunda kendime yer açtım.
Kış okuma şenliğinde son iki kitabım kalmıştı onları da hemen okuyayım diye bu ince kitapları seçmiştim. Ölü Reşat'ı Pinnucias önerdiğinden beri aklımdaydı ama daha yeni aldım ve hemen okudum. Ben çok çok beğenmedim ama yine de iyi bir kurgusu vardı.
Avıcını Taşıyan Ceylan'ı kitap fuarında yazar hediye ederken benim de payıma düştü ve tahminimden daha güzel öyküler vardı. Sıcak, aile öyküleri; belki de biraz kendi yaşamanızdan biraz bulabileceğiniz duygular.
Son olarak Dumankara. İçinde fazlaca çizgi romanlar barındırıyor yani kolektif bir çizgi roman olmuş. Farklı senaryoların farklı çizerler tarafından resmedilmesinden oluşuyor. Ders kapsamında okuduğum bir kitap olsa da aklımda olan bir kitaptı. Bazı kısımlar çok yüzüysel geldi çünkü çizgi romanlarda da, romanlar kadar derinlikli olanları okumaya alışmıştım. Bu yüzden tatmin olmadığım bölümler var ama yine de çok beğendiğim kısımlar da mevcut.
Mart başında Lost Girl'ün 5. sezonuna başlayıp ve o kadar sürükleyiciydi ki sezonu ve diziyi bitirmiş oldum. Son sezonda olayların mitolojik tanrılara bağlanması biraz tatmin etmese de genel anlamda soruları ve olayları konuya bağlama açısından güzel bir şekilde bitti. Bu diziyi gerçekten öneririm ki bende öneri sayesinde öğrendim bu diziyi. Doğa üstü ve fantastik hatta gerilimin birleştiği çok güzel ve başarılı bir dizi ve konusu sıkıcı bir şekilde işlenmiyor. Bitirdiğim için üzgün olsam da tatmin olarak bitirmil olmam da sevindirici.
Bu ay film izleyemedim. New Girl'ün 3. sezonunda baya ilerledim çünkü animasyon yaparken diziyi de izleyici olarak değil de genelde sesinden takip ettim diyebilirim, tabii bir gözüm de dizideydi.
Arada Once Upon a Time'da devam ediyor.
Nisan ayında bir sinemaya gidebilsem...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder