18 Mayıs 2018

Okunanlar | İzlenenler Şubat '18

Yine geç kalmış bir blog yazısından merhaba :) Aylık olarak yaptıklarımı topluca bir arada görmek hoşuma gitse de blog yazmak için üşendiğimi fark ediyorum. Üstünden aylar geçse de yine de buraya yazmaya devam edeceğim :)


Dava-Franz Kafka
Can Yayınları

Kafka'nın kitapları beni her daim korkutur, almaya bile çekinirdim. Bu durum Kafka okumadan, onun kitapları hakkında binlerce yorumun önüme düşmesi ve genel durum hepinizin bildiği gibi. Ben de önyargım nedeniyle hala okumayı düşünmüyordum ama ay içinde Dava'nın uyarlandığı oyun olan Joseph K.'ya gideceğim için okudum. Benim için zor ve karanlık bir okuma olsa da yine de kitap aktı. 


Acı Çikolata - Laura Esquivel
Can Yayınları

Alt başlığındaki yemek tarifleri, aşk öyküleri ve kocakarı ilaçları barındıran her şeyi vadediyor Acı Çikolata. Çok rahat ve keyifle okunan bu kitabın her bölümü bir yemek tarifiyle başlayıp daha sonra anılara ve aşk öyküsü hakkında gelişmeleri anlatıyor. Sımsıcacık olan bu kitabı okurken elimden bırakmayı hiç istemedim.


Nam-ı Diğer Grace-Margaret Atwood
Doğan Kitap

Bu kitabı okumak için öne çekmemin önemli nedeni dizisini izlemek istediğim içindi fakat üstünden yaklaşık 3 ay geçse de elimdeki dizileri bitirmek istediğim için daha diziye başlayamadım. 

Nam-ı Diğer Grace gerçekleri temel alan kurgu ürünü bir kitap. Ana karakter olan Grace Marks, 16 yaşında cinayet vakasıyla idam cezası ile yargılanarak 1840’lı yıllarda Kanada’da herkes tarafından kötü bir kişi olarak bilinmektedir. Neden bu cinayet davasının içinde, neden bunu yaptı gibi soruları sorarken Grace’in bütün hikayesini dinlerken buluyoruz kendimizi. Atwood’un kalemiyle bir noktadan sonra hikayeye dahil olup Grace’in basit(!) yaşamını daha fazla merak etme ve sorularımızın cevabını öğrenme dürtüsü gittikçe artmaktadır. Tarihte boşlukları olan bir olayı Margaret Atwood kendi yorumunu katarak, kurguyu öyle bir bütünleşik hale getirmiş ki kitabı sevmemek elde değil.


Cam Kent/New York Üçlemesi-Paul Auster
Can Yayınları

Üçlemeyle ilgili genel paylaşımımı diğer aya yapacak olsam da serinin başlangıcı olarak bu kitap ilgimi çekmeyi başarmıştı.


Kirpinin Zarafeti-Muriel Barbery
Kırmızı Kedi Yayınevi

Instagram'da bu kitabı okumaya başladığım da kitabın güzelliği ile ilgili bir çok mesaj aldım. Bu durum ise okudukça beni daha çok heyecanlandırdı. Gerçekten kitap bittiğinde de herkesin neden bu kadar çok sevmiş olduğunu anladım. Kısaca bahsedecek olursam: 54 yaşında entelektüel bilgi birikimini dış dünyasına yansıtmayan bir kapıcı kadın ile 12 yaşında intihar etmeyi düşünen bir kızın hayatlarındaki olayları ele alıyor. Hayattaki o küçük mutlu anları, her şekilde karşımıza çıkan güzelliği, farklı kültürlere ait hoş sohbetleri, beklemediğimiz olayların kesişimini ve hiç ummadığımız anda karşımıza çıkan minik heyecanları barındırıyor Kirpinin Zarafeti.


İpek-Alessandro Baricco
Can Yayınları

Baricco’nun kitapları kısacık gibi görünse de derinden etkileyen şiirsel satırlarıyla sanki yüreğimiz bu kitapla tamamen dolmuş gibi hissettiriyor. İpek böcekçiliği için Avrupa’dan Japonya’ya kadar yolculuk yapan ve bir süre sonra ipek böcekçiliği sadece onun için araç haline gelmiş bir adamın hikayesi.


Bu ay tiyatroyla dolu dolu geçti ve en merak ettiklerimden olan Kürk Mantolu Madonna oyununa gittim. Oyuncu kadrosuna, oyunun temposuna, kitaptan resmen birebir aktarılmasına diyecek hiçbir şeyim yok. Böyle byük bir oyun beklenti çok fazla oluyor ve istediğimi alamadığım durumlarda üzülüyorum: 1. Maria Puder rolünden istediğim duygu yoğunluğunu alamamam. 2. Dekor olarak beni heyecanlandıramamış olması. Elbette kitabı en iyi şekilde uyarlayabilmek için büyük bir emek olduğu ortada ama dekorda genel olarak eksik olduğumuzu düşünüyorum. 


Dava'dan uyarlanan Joseph K. oyununa Odtü KKM'de gitme fırsatı yakalayabildim. Yuvarlak bir sahne kurulmuş olan oyunda her şey bu dairenin içinde gerçekleşiyor ve oyuncular bir an olsun sahneden ayrılmıyor. Dava'nın modern versiyonunu ortaya koyulmuş ve kitapta beklediğim sahneler burada yoktu maalesef. Çok sevdiğim bir uyarlama değildi ama Didem Balçın'ın performansına hayran kalmamak elde değil.


Belgesel tadında işlenen Göçmenler için fazla bir şey söylemeye gerek yok. Genco Erkal ve ekibin sunduğu performans izlerken insanın boğazını düğüm düğüm yapıyor. 


Evde film izlemek istedim ama ne izleyeceğimi bulamayınca belki sinemaya Darkest Hour izlemeye giderim diye öncesinde geçen yıl fırtınalar estiren Dunkirk'ü izlemek istedim. Savaş ortamını kan, silah yoğunluğu olmadan en iyi böyle gösterilebilirdi herhalde. 


The Shape of Water'a gidecekken Ben, Tonya filmine giderek iyi bir seçim olduğunu düşünüyorum. 90'lı yılların başında buz pateninin  efsanevi ismi ve büyük bir skandalda ismi olan Tonya Harding'in hayatını anlatan biyografik bir film. Tonya'nın yaşadığı her duyguyu ekrana aktaran ve heyecanı hiç bitmeyen bir film. En zorlu ve şiddet içeren durumlarda bile tuhaf bir şekilde insanı güldürebiliyor. Buz pateninin bütün zarifliğini yıkan ve tersini de göstermeye çalışan çok beğendiğim bir film oldu.


Oscar ödülleri sırasında adını sıkça duyduğumuz bir film olan Three Billboards Outside of Ebbing, Missouri bayılarak izlediğim, bütün duyguları o kadar net ve doğal bir şekilde aktarıyor ki filmin parçası olmamak elde değil. Frances McDormand'ın oyunculuğu ise kendini mükemmel bir şekilde belli ediyor.


Şubat ayı ne kadar kısa olsa da benim için her yere yetişmeye çalıştığım ve hiçbir şeyden eksik kalmamaya çalıştığım mükemmel bir ay oldu. Güzel kitaplar, güzel oyunlar ve güzel filmlerle biten bir ay... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder