25 Aralık 2016

[Blog Tur] Dark Net - Jamie Bartlett


Kitap: Dark Net / The Dark Net: Insıde the Digital Underworld
Yazar: Jamie Bartlett
Yayınevi: Timaş Yayınları
Tür: Kurgu Dışı, Bilim
Sayfa Sayısı: 304

Birçoğumuzun sürekli ziyaret ettiği, zaman geçirdiği veya işlerini yürüttüğü internette; Google, Twitter, Facebook ve Amazon'un çok ötesinde, özgürlük sınırlarının zorlandığı, insanların istediği kimliğe bürünebildiği ve bu sayede istediğini yapabildiği devasa boyutta gizli bir dünya var.

Bu dünya, son derece özgür ve karmaşık olduğu kadar, aynı zamanda tehlikeli ve rahatsız edici. Üstelik, size düşündüğünüzden çok daha yakın. Jamie Bartlett son yılların en büyük sorunlarından biri olan dijital yeraltı dünyasına bir maceracı gibi dalıyor ve oradan, bire bir tanıklarla edindiği deneyimleri anlatıyor bizlere. Trollerden hackerlara, uyuşturucu tacirlerinden porno yapımcılarına, siyasi fanatiklerden özgürlük taraftarlarına kadar bu çetrefilli dünyayı anlamak adına çalmadık kapı bırakmıyor. Bizler bu karmaşada yolumuzu kaybetmeyelim diye âdeta bize yol gösteriyor.

Dark Net, her gün bir şekilde kulağımıza çalınan fakat çok az bilinen ve keşfedilmemiş bir dünyaydı. Ta ki bu kitaba dek...

Buzdağının görünmeyen kısmını keşfetmeye hazır mısınız?

   Gizem tur kitabı olarak bunu önerdiğinde heyecanlandım ama sonrasına elime almak istediğimde okuyamadım çünkü okumak için motivasyon eksikliği çekiyordum. Daha sonra Pınar ile görüştüğümüzde kitabın başındaki Suikast Borsası'ndan bahsetti ve ilgimi çekmesine yetti. Örneğin bir kişinin ismini yazıyorsunuz üstüne parayı koyuyorsunuz ve öleceği zamanı tahmin ediyorsunuz. Doğru bilen paranın hepsini alıyor ve kitapta anlatılana göre hiç de azımsanacak bir borsa değil. Kitabın ön okumasından da bununla ilgili bölümü okuyabilirsiniz. Link burada

   Kitap iyi bir araştırmanın ürünü ve 50 sayfalık notlar kısmı ve yazarın her sözünün kaynağının olması doğruluk şüphesini ortadan kaldırıyor. İnternet kullanıcıları olarak internetin küreselleşmesi, yakınları uzak etmesi, her bilgiye sınırsız ulaşım gibi faydalarını çokca sayabiliriz. Medya üstüne, internet üstüne teoriler de oldukça fazla. Fakat her aydınlığın karanlığı olması gibi internetin de karanlık tarafını Dark Net ortaya koyuyor. 

   Yazar internetin ortaya çıktığı yılları ve kullandığı zamanları anlatırken gözüme hep eve internetin gelişi canlıyor. İnternete bağlanma sesi o kadar nostaljik geliyor ki o sese denk geldiğimde hüzünleniyorum. Çocuksu heyecanlanlarla internetin bağlanmasını beklemek, bağlandıktan sonra yeni bir şeyler keşfetmek, forumlarda dolanmak, o anları hatırlamak hem hüzünlendiriyor hem de bir konuyu kitapla birlikte net hatırlıyorum: İnternette anonim olarak gezmek. Forumlarda nickname alıp dolanmak, istediğin bir kişinin karakterine bürünmek gibi içinde gizem barındıranlar ilgi çekici de geliyor.  Dark Net'de bu gizemin araştırmasını Troller bölümüyle acımasızca ortaya koyuyor ve daha birçok şeyi de. 

   Devletten bağımsız olmak, özgürleşmek, ekonomik olarak da özgürleşmek, paranın değerinin bile Bitcoin olarak ortada dolanması internetin yeraltında neler döndüğünü okudukça korkmadım değil. Bunun yanısıra kitap bir noktaya da parmak basıyor: Dijital dünyada beğenilme, kendimize bu dünyada yer bulma arzusuyla kişisel ve özel bilgilerimizi bile tanımadığımız birçok kişiyle paylaşıyoruz ve bu devam edecek. Yakın zamanda gördüm ki bununla başa çıkmakta zorlananlar da oluyor. 

  Kitap bu kadar karanlıktan bahsederken karanlığın içindeki aydınlığı da değiniyor. Bu durum acaba internetin yeraltı dünyası olması iyi bir şey mi sorusunu aklıma getirirken daha birçoğunu da beraberinde geliyor. Yazarın kitabı iyi bir dille yazıp gerçekte var olan kişilerle konuşup bazı durumları ve olayları da denemesi internet kullanıcılarının ilgisini çekebileceğini düşünüyorum. Ayrıca bölüm bölüm ele aldığı konularla da farklı deneyimleri ve internetin farklı kullanım yöntemlerini de yazar başarılı bir şekilde ele almış. 


   Jamie Bartlett, İngiltere'de Demos adlı düşünce ve politika ile ilgili bir enstitüde Sosyal Medya Analizleri biriminde yöneticidir. Kendisine göre korkunç olan makaleler yazar ve bunların çoğu teknoloji, toplum, politika ve internet kültürü hakkındadır. Kendi internet sitesinde de bu yazıları yayınlar. Ayrıca Ted ve Google gibi birçok yer de konuşmalar gerçekleştirmiştir. 




3 Aralık 2016

Okunanlar | İzlenenler Kasım '16


Harry Potter and the Sorcerer's Stone - J.K. Rowling
Scholastic

   Sonbaharın son evreleri, yavaş yavaş kışa geçilmesi ve soğuğun hissedilip evde kahve, çay, kitap, dizi, film için Kasım ayı en sevdiğim ay. Tabii bir de buna doğum günümü ekleyebiliriz :) Hâl böyle olunca okunan kitapların, izlenen dizi ve filmlerin sayısı çok olurmuş gibi hissediliyor ama okunan kitap için sonuç sadece yukarıdaki. Nedeni ise okulun yoğunluğu ve stresi insanı bitiriyor.

   Her neyse, Kasım için tek kitap okuma hakkın olsa deseler bir dahakine de Harry Potter seçerim :) Üç aşağı beş yukarı benim dönemimde olanların çoğu Harry Potter ile büyümesi, bu seriye her zaman göz bebeği gibi bakılır. İlk film çıktığı günden hiç kaçırmadan sinemaya gidip o büyülü dünyada kaybolurdum. Filmlerini çok sevsem bile tekrar tekrar hiç izlemedim ve kitaplarını da önceden okumamıştım. Scholastic Harry Potter için bu seriyi yayınlayınca resmen gözüm kalmıştı. Kapakları o kadar güzel ki bayılıyorum. Fakat gözlerimle görüp incelediğimde sayfalar gazete kağıdı gibi gri gibi bir renkte ve okundukça kitabın formu bozuluyor. On ay boyunca alıp almamak için karar veremedim. Sonra düşündüm ki bunu almadan eve dönersem bin pişman olacağım, o yüzden ne olursa olsun almaya karar verdim ve şimdi iyi ki diyorum.

   Aldım ama bu seferde okumayı erteledim. Özel bir zamanda okumak istiyordum ve en yoğun zamanımı okumak için seçtim. Bu yüzden istediğim hızla bitiremedim ama bu dünyaya daha da derin bir şekilde dahil olduğum için çok mutlu oldum. Bir yandan İngilizce versiyonunu okurken diğer yandan illustrasyonlarına bakıp ilerledim ve illustrasyonlar gerçekten mükemmel. Sırlar Dünyası'nı da illustrasyonlarıyla okuyup her yıla bir Harry Potter gibi mi ilerlesem diye düşünsem de bir yerden sonra sabredemeyeceğimi biliyorum.


   Kitabı bitince ertesi günün akşamına filmini de izleyerek ilk kitabı sonlandırmış oldum. Tekrar izleyince anladım ki çok özlemişim ama bu sefer kitaptan sonra izleyince filmin okuyucu için ne kadar az geldiğini anlamış oldum.


   Kitabını okuyalı kaç yıl oldu ama hatırlıyorum da kitaptaki fikirden korkup ne kadar etkilenmiştim ve kitabı çok beğenmiştim. Film benim için ortalamaydı ama tabii ki İstanbul sahnelerine gelince insanın göğsü kabarıyor. 


    Marvel'ın filmlerini heyecanla beklemem ve hatta izlemek için merak duymuyorum çünkü bana aşırı abartı veya efektleri bana çok fazla geliyor. Bu durum Doctor Strange için geçerli değil çünkü Benedict Cumberbatch'in şahaneliği bu filmi beklemem için en büyük etkendi. Filmin hikayesini veya arkaplanını bilmeyerek gittim ve o salondan aklımda bir sürü soruyla ve filmin şahaneliğinin etkisi altında kafam dopdolu çıktım. 

   Bu filmin benim için diğer önemli tarafı ise filmdeki mistik hava, zihin gücüyle yapılabilecekler ve bunun gibi birçok soruyu beraberinde getiren düşünceler. Zihnimizle neler yapabiliriz sorusu filmi izlerken hep bir yandan da bu sorunun cevabını bulmaya çalışmakla geçiyor. Bu nedenlerden dolayı bayıldım ve devamını heyecanla bekliyorum. Benedict'ticiğimizi görebileceğimiz kadar görelim :)


   İki hafta falan önce Spotify'da Lost Stars adlı şarkıya denk geldim ve çok beğenince kim söylüyormuş diye baktığımda Keira Knightley'in söylediğini görünce şaşırdım. Meğerse bir filmin şarkılarını söylüyormuş. 2014 yapımı bu filmin fragmanına baktığım fena değilmiş diyip şarkıları da çok sevince izledim ama filmde hiçbir şey yoktu diyebilirim. Gretta İngiltere'den meşhur bir şarkıcı olan Dave (Maroon 5'tan Adam oynuyor) ile New York'a stüdyo çalışmaları için gelir. Bir gün Dave Gretta'ya onu aldattığını bir şarkı dinleterek söyler. Gretta, bu arada söz yazarı ve sevgilisine şarkılar hediye eder. Gretta, sevgilisini terk eder ve Londra'ya dönmek için uçağını beklerken o sürede arkadaşında kalır ve arkadaşı zorla kızı çalıştığı bara götürür ve üstüne bir de zorla şarkı söylemesini ister. O sırada yeni şarkıcılar bulma peşinde dolaşan Dan'in günü iğrenç geçmiştir ve o da bu bara gelir. Gerisi bilinen kızı keşfedip albüm yapmaya zorlaması gibi gelişir ama bu süreçte bir kaç konu da gelişirken film hiçbir şey hissettirmeden biter. Müzik dinlemeyi seviyorsanız bu film de yeni müzikleri keşfetme gibi bir film olabilir.

  Filmi genel olarak beğenmedim ama beğendiğim iki şey var: Biri film boyunca çalan müzikler ve diğerisi ise filmdeki bir sahne ya da bir fikir. Dan ile Gretta New York'u telefona takılan kulaklık çoğaltıcısı ile aynı anda aynı hislerle kulaklıklarıyla şarkıları dinlerken keşfederler. Bu fikir o kadar hoşuma gitti ki bir gün denenecekler listesine yazılabilir. 


  
   Günlük rahatlama zamanlarımı Gilmore Girls ile değerlendirdiğim için 2. sezonu da zevkle bitirdim. Bir yandan da Younger ve New Girl'e bakıyorum. Once upon a time'ı bu sıralar izleyesim gelmiyor. Her gün bir iki bölüm Gilmore Girls çok yeterli oluyor. 


Kasım da az ama öz olarak sevdiğim güzel şeylerle veda etti. Yine güzelliklerle gel Kasım ^-^